7 Haziran 2016 Salı

3. Uluslararası İstanbul Bisiklet Festivali (2016)

3. Uluslararası İstanbul Bisiklet Festivali (2016)

İlk olarak 6 - 7 - 8 Haziran 2014 yılında düzenlenen bu festival Turakine'lerin ilk festivaliydi. Heyecanlıydık. İnanılmaz bir yağmurlu günde İDO'dan biletimizi alıp yollara çıktığımızda heyecan yerini neredeyse korkuya bırakmıştı. Hatta Yalova-Yenikapı seferini yapan gemiden indiğimizde tekrar geri bilet alıp döneriz diye düşünmeye başlamıştık. Ancak indiğimizde her şeye rağmen kalmaya karar verdik ve bu doğru karardı.

Bakırköy Botanik Parkta yapılması düzenlenen etkinlik konaklaması yağmur ihtimali nedeniyle Bakırköy Belediyesi Spor Tesislerinde ki kapalı basketbol sahasına alınmıştı. Biraz aramayla bulup çadırımızı lapalı spor salonun içindeki basket sahasına kurmuştuk. Bunu neden anlattım, çünkü bu etkinliğin tadı şimdiye kadar katıldığımız diğer etkinliklerden farklıydı. İlkti...





1. İstanbul Uluslararası Bisiklet Festivali - 2. İstanbul Uluslararası Bisiklet Festivali 11 - 12 - 13 Haziran 2015'de düzenlendiğinde yer değişmişti. Bu kez Yeşilyurt Çukur Orman Park'ta yani Polat Otel'in yanında ki yeşillik alanda düzenlenmişti ve neredeyse Türkler kadar Bulgar bisikletçiler vardı.

Bu sene yani 3. İstanbul Uluslararası Bisiklet Festivali 2 - 3 - 4 - 5 Haziran 2016'da geçen sene düzenlenen yerde yani Yeşilyurt Çukur Orman Park'ta düzenlenmişti.
Daha önceki 2 festival ücretsiz olmasına rağmen bu kez 50.-TL gibi sembolik bir rakam yazmışlardı kayıt için. Tereddüt etmeden yatırdık tabi. 

Ancak etkinliğin Facebook sayfasında tartışa oldukça alevlendi bu tutar yüzünden. Neden para isteniyor? Bedava olması gerekmez mi? gibi oldukça sorunun yanında neredeyse küfre ve hakarete varan yorumlar peş peşe yazıldı. Aslında bu yazılanlar bile neden para alınması gerektiğinin en önemli nedeniydi. Bundan önceki yıllarda yapılan turlarda katılımcıların çoğunun çocuk yaşlarda ve tecrübesiz olması nedeniyle fazlaca kaza olmuştu. Sürüşlerde sürekli öne geçmeye çalışmalar, sürüş esnasında zig/zag yapmalar, geçişlerde "soldayım" veya "sağdayım" gibi uyarılarda bulunmamalar nedeniyle siz düz giderken birisi yanınızdan hızla bisikletinizin önüne fırlaya biliyordu. Ancak bu festivalde katılım oldukça azalmış olmasına rağmen katılımcılar daha kalifiye ve kaliteli yol kullanımına sahiptiler, hemen hemen hiç kaza yaşanmadı, bazı münferit yağmurdan dolayı kayma ve yaşa bağlı baş dönmesi gibi nedenlerden kazalar olduysa da genelde hiç kaza yaşanmadı şükür.
Biz her festivalimizde olduğu gibi bir gün öncesinden toparlanıp sabaha hazır olarak uyandık. 




Sabah evden çıkarken ilk selfimizi yaptık tabi ki :D

Sabah erken kalkıp erkenden yollara düşünce bari yolda bir iki fotoğraf çekilip Balıkçılar'da bir çay içelim dedik.


Çay sonrası geleneksel Atatürk Heykeli Önünde ki fotomuzu çekilip. İDO'nun 11:45 Yalova - Yenikapı seferine doğru yola çıktık.





Gemi yolculuğumuz oldukça neşeli ve keyifli geçti..





Yenikapı Feribot İskelesinden Yeşilyurt'a doğru yola koyulduğumuzda biraz sıkıntı yaşadık. O hat üzerinde yapımı devam eden tünel ve yol çalışmaları nedeniyle bazen tek şerite kadar düşen ve ucunu görmenin mümkün olmadığı bir trafikte bisiklet kullanmak tam bir işkence. O nedenle ben ve eşim genelde boş olan şeritte veya varsa kaldırımlarda kullanmayı can güvenliği için tercih ediyoruz.
Yolumuzda oldukça tarihi kalıntılar vardı. Çoğu zapt edilmiş, harabeye dönmüş sahipsiz ve pislik içinde ama inatla hala ayakta olanları var.

Çadır alanı için tam 13,2.-Km bisiklet kullandıktan sonra nihayet alana vardık. Çadırımızı kurup akşam yapılacak açılış turuna hazırlandık. Akşam üzere alanda olan ortalama 30 - 40 kişiyle ilk turumuza çıktık.






Parkur Bakırköy, Ataköy, Yeşilköy, Florya, Avcılar sahil, Florya, Yeşilköy olarak belirlenmişti. İlk durağımız Bakırköy Özgürlük Meydanı oldu. Daha sonra sırayla bu parkuru gezdik.

Ortalama 45.-Km ile birinci günü kapattık. Akşam çadır alanından çıkıp eşimle birlikte yakınlarda bulunan bir markete gittik. Küçük bir kız çocuğu daha yürüyemiyordu emekleye emekleye marketin meyvelerinin yanına kadar gelip bana baktı, bende al güzel kızım ne istiyorsan dedim, çileğe uzandı. Bir tane verdim. Hemen uzaklaştı. Eşim alışveriş yaparken ben bir şeyler alıp çocuğun annesine götürdüm. 


O çocuk o semtteki her hangi bir zenginin çocuğu olsa inanıyorum ki her önüne gelen ona meyveler çikolatalar alıp verir ve bundan mutluluk duyardı ama garibime bakışları bile rahatsız ediciydi. Belki annesi dilenmek için o çocuğu kullanıyordu ama ne fark eder o daha bebekti. Hep böyle değil miyiz. Hayvansever'im diyenlerin cins köpekleri, pahalı tüysüz ucube kedileri var ve milyonlar harcıyorlar ama kapının eşiğinde açlıktan kemikleri sayılan köpeklere yediği yemeğin artığını bile vermiyor neymiş ortalığı pisletiyorlar diye.. Ruhumuz ve sözcüklerimiz artık bizler gibi soğuk ve anlamsız...
Kampa döndüğümüzde akşam yemeğimiz gelmişti. Boğaz manzaralı olmasa da adalar ve deniz manzaralı yemeğimizi yedik. Yorgunduk ve erkenden yattık...
Çadırda dikkatini çekmiş eşimin sanki ayağımda beyaz çorap var veya siyah tayt giymişim gibi :D ben buna meslek hastalığı diyorum...

03.06.2016 Cuma Sabahı saat 06:00'da kalktık. 




Sabah kamp alanlarını severim. Bir duruluk ve tazelenmişlik vardır. Gece bizim Bulgarlar sabaha kadar kafaları çekip gülüp eğlendiler, onların neşesi bize ninni gibi gelmiş olacak ki, rahatsızlık hissetmediğimiz gibi hoşumuza da gitti diye bilirim. Zaten şu Bulgarların konuşmaları bana hep Trakya'lı kardeşlerimizin konuşmalarını andırıyor. Bulgar konuşa konuşa sanki "çözdüm be yaa" diyi verecek gibi geliyor bana..






Sabah Tur öncesinde Eti firmasının Sarı Bisiklet'leriyle ısınma çalışmaları yaptık.


Kahvaltı ve sonrasında Tur..


Bugünkü turumuz Tarihi Yarımada ve Haliç turu. Geçen seneden yolları hatırlıyorum. Tabi tek gitsem bulamam ama yollara girdikçe buradan geçmiştik, şuradan sağa dönmüştük gibi tanıdık geliyor artık bana. Türk-i Cumhuriyetlerinin tanıtımlarının yapıldığı ve hepsinin küçük pavyonlarının bulunduğu tanıtım alanında verdik ilk molamızı, arkadaşlar çadır ve tanıtım pavyonlarını gezerken biz WC ve su ihtiyaçlarımızı giderip bir iki fotoğraf çekildi.




Buradan hareket edip öğlen yemeğimizin yeneceği park alanına vardığımızda saat 14:30 olmuştu. Yemek servisi yapılana kadar kendimizi yerlere, çimenlere bıraktık. İstanbul'un göbeğinde anormal gibi ama 30 - 40 kişi yapınca normal oluyor görüntü :D



Öğlen yemekler yenilip karınlar doyunca bu kez hep birlikte MiniaTürk'e daldık.. Oldukça başarılı bir çalışma olmuş burası. İlk kez geziyorum, daha önce sitesinden fotoğraflarını görmüştüm ama canlısı etkileyici. Erzurum'dan çifte minareli cami'de vardı..





MiniaTürk'ten sonra Gülhane Parkına doğru hareket ettik. Yol üzerinde restore edilen Bulgar Kilisesine uğramamak ayıp olurdu. Tüm Bulgar misafirlerimizle birlikte bizde ziyaret ettik.



Eminönü'nden Gülhane Parkına'na doğru çıkarken yağmur yağmaya başladı. Rüzgarlıklarımızı giyip yola devam ettik. Gülhane Parkında alel/acele fotoğraf çektirip yola devam ettik. 

Ayasofya Camisinin önünde yağmur artık hızlanmıştı ve artık tur sıkıntılı olmaya başlamıştı. Yanımızda ve önümüzde bize eskortluk eden motorlu polisler "yağmurda biz görev yapamıyoruz" diyip yanımızdan ayrıldılar. Biz ilerlemeye çalışırken grubun büyük bir kısmınında yanımızda olmadığının farkına vardık. Bulgar ekip Sultanahmet'te kalıp gezip sonra gelmeye karar vermiş. Yalova'dan bizimle gelen Şükran'da onları oralarda sağa sola sığınmış görünce, her halde yağmur sonrası grup yola devam edecek diye o da kalmış, biz yola polissiz çıkıp zaten arapsaçına dönmüş trafikte araçların aralarından giderken kimseyi fark etme imkanımız olmadı. Kendimizi kamp alanına attığımızda, "sizin arkadaşınız Sultanahmet'te tek kalmış, Allah'tan yanında yol bilen bir arkadaşımız var o getiriyor Şükran hanımı" dediklerinde şok olduk. Yaklaşık bir saat sonra geldiklerinde yanında ki orta yaşlı bey iki kez düşmüş ve ayaklarını yaralamıştı. Kendisine tekrar geçmiş olsun diyorum.




Kamp alanında bulunan seyyar banyo ve tuvaletler hiç yoktan iyiydi ama konfor sıfırdı. Yinede terimizi atmak için soğuk suyla banyomuzu yapıp denize karşı kahvelerimizi için yattık. Toplam yaptığımız yol 58,05.-Km'ydi.

Kamp Alanımızdan Manzaralar...











04.06.2016 Cumartesi Sabahı saat 06:30'da kalktık. Hava "Bugün yağmurluyuuuuuuum" diyordu. En uzun turumuzda bugündü. Boğaz Gezisi diye yazılmıştı ama ilçe ve semtleri açıkçası bilmiyorum. Sabah kahvaltıyı beklerken yeni dostlarla bir iki fotoğraf çektirdik. Kahvaltımız geldiğinde semaver çayımızla kahvaltımızı yapıp Türk Kahvemizle yola hazırlandık.











Yola çıktığımızda saat 09:30'du. Polis eşliğinde İstanbul trafiğinde bisiklet kullanmanın anlatılmaz bir hazzı var. Yol boyunca adını bilmediğim ama sormayı da akıl etmediğim yerlerde mola vere vere ilerledik.







Veeeeeee işte o an.. Yağmur öyle sinirlenmişti ki bize adeta bardaktan boşalıyordu. Bisikletleri bırakıp Bakırköy Belediyesinin aracına sığındık.







Ortalama yarım saat sonra yağmur yükünü bırakıp kısmen hava açmaya başladığında bizler yemek için bize kapılarını açan Çayırbaşı Spor Kulübüne pedallayıp yemeğimizi yedik.





Burada yaşanan bir olayı anlatmadan geçemeyeceğim. Bizler tam yemeğimizi yiyip bisikletlerimiz doğru ilerlerken, yolun Spor Kulübü tarafının köşesinde ki benzinlik gibi bir yerden sesler, bağrışmalar gelmeye başladı. Yolun karşısında olduğumdan hemen eşimle birlikte sesin geldiği yöne bakmaya başladık. Bir adam ve bir kadın kucakladıkları bir adamı taşıyorlardı. Taşımaya çalıştıkları adamın karnından kanlar damlıyordu yerlere, kadın Ambülans, Ambülans diye bağırıyordu. Zaten bizimle gelen Ambülansı görünce hemen adamı buraya koyup yola çıktılar. Bu anlattıklarım yaklaşık 1 veya 2 dakikada gerçekleşti. Ne olduğunu anlayamadık ama bana sanki adam bıçaklanmış gibi geldi. Sonra sivil polisler ve normal polisler geldi, öğrendik ki, Adam karısına ateş etmiş ama kurşun sekip kendi karnına girmişti. Güler misin ağlar mısın? Zavallı kadın kendine ateş eden adamı bir taraftan taşıyor bir taraftan da Ambülans diye bağırıyordu. Yorum sizin....
Yemek sonrası dönüş yoluna başladık, hava açtı ama arada bir yine serpiştirdi yağmur. 




Yenikapı'yı geçtiğimizde yol ortasında yeni gelecek motorize trafik ekibini beklerken bir şey dikkatimi çekti. Yolun karşı tarafında bir araç park etmiş ve sahibi namaz kılıyordu. 



Allah kabul etsin kimsenin ibadetine sesimiz çıkmaz ama bu kadarda gösteriş için ibadet yapılmaz. Allah sizi inandırsın elli metre ileride park var ve geniş alanlar çimlik. Kimseler yok. Amaaaa amcam yolun ortasında kılıyor namazı. Niyetin neyse Allah sana onu nasip etsin diyeyim...
Trafik Polisi geldiğinde sağdan giden ikili konvoyun ortasından sağdakiler sağa, soldakiler sola biraz daha yanaşsın bisikletliler geçecek anonsuyla daldık dünkü gibi ortaya. Bugün yine polis var araçlar yol veriyor dün kavga dövüş yol almıştık.
Derken 84,30.-Km sonra Kamptayız.





O gece bizim her halde en sıkıntılı gecemizdi. Yağmur ve trafik zaten bizi yıpratmıştı. Amacımız hemen banyo yapıp yatmaktı ama öyle olmadı. Kamp alanında banyoların suyu bitmiş banyo yapamadık, önemli değil yarın nasıl olsa evdeyiz bir gün idare ederiz dedik. Gece Yeşilyurt'a bir yürüyüş yapalım meşhur dondurmasının tadına bakalım dedik, o yorgunlukla gidip dondurmamızı yedik ve artık bebekler gibi uyumaya hazırdık. Çadıra ilk Filiz girdi sonra bir çığlık attı. Hemen bende içeri daldım ama ne göreyim, çadırın tavanında ve yerlerde onlarca kulağakaçan geziniyor.

Haydaaaaaaa gece gece. Tüm çadırı dışarı boşalttık. Tüm eşyaları ışıklar kontrol ede ede ve tek tek çadıra almaya başladık. Yaklaşık bir saatlik uğraş sonrasında yattık ama uyumak ne mümkün. Zehir oldu gece ama yine de uyumuşuz.
05.06.2016 Pazar Sabahı saat 05:30'da kalktık. Bitkin, yorgun ama nedense hala neşeli ve sürmeye hazır...




Yolumuz bugün uzun. Önce Harbiye'de bulunan Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre Ve Sergi Sarayı'na gidilecek orada İstanbul ve diğer illerden gelen bisikletlilerle buluşulup Fatih Sultan Mehmet Köprüsü geçilecek ve Kadıköy'de tur bitirilecek. 
Aydın'dan gelen yaklaşık yirmi kişilik ekiple birlikte yola koyulup Lüfti Kırdar'a geldiğimizde herkes dağılmıştı. Kalabalıkta bazen kamp alanında ki arkadaşlardan gördüğümüz olsa da genelde artık eşim ve ben serbest sürüş yaptık. Boğaz Köprüsü öncesi, köprü üstü ve köprü çıkışı fotoğraflarımızı çekildik. 




Kadıköy'de Bisikletliler Derneğinden Halil kardeşimizle vedalaşıp Pendik'e doğru yola koyulduk. Gemimiz saat 17:45 Pendik - Yalova zamanımız yeterli, şöyle ki biz Kadıköy'e geldiğimizde saat 13:20 olmuştu ve kilometremiz 43.-Km'yi gösteriyordu. Sahilden ilerledik. Önce Kurbağalı dereyi geçtik o dereden hemen sonra yatların park ettiği yerde benim bisikletim kadar değerli olmasa da şu aleti gördüm.


Zavallı kim bilir hangi yoksula ait. :D
Önceki gecenin yorgunluk ve uykusuzluğu nedeniyle gemide hemen uyumuşum eve geldiğimde banyo yapıp erkenden yattım. Yatarken saati 02:30'a ayarladım çünkü yarın sabah Ramazan'ın birinci günü...
Son gün toplamı 77,85.Km.. ve toplamda 265,20.-Km sürüş yapmıştık. Festivalde olumsuzluklar vardı tabi ki, Bisikletliler Derneğinin tüm özenine rağmen yemek firmasının ve İstanbul trafiğinin durumu derneğe mal edilemezdi. Tüm dernek yetkililerine, görevlilerine, çaba gösteren ve bizi yalnız bırakmayan, sağlık ve güvenlik ekiplerine teşekkür ediyorum.
Seneye Allah ömür verirse bu kez görev almak üzere görüşürüz diyelim...

1 yorum:

Dalaman - Antalya Bisiklet Turu

Bir Sümer atasözü var "Madem Biliyorsun Neden Öğretmiyorsun ?" tarihte ki ilk yazılı kaynaklar Sümerlerin olduğuna göre daha eskis...