27 Mayıs 2016 Cuma

10. Gökova Bisiklet Turu (5. Gün Ören - Akyaka)

10. Gökova Bisiklet Turu (5. Gün Ören - Akyaka)


Ören Melih Cevdet Anday Parkında sabah önce bulutlu sonra hafif yağmurlu başladı. Gece saatlerinde uyanmıştım bir ara, yağmur yağmaya yeni yeni başlıyordu ki hemen dışarı çıkıp önce selelere poşet geçirdim sonra da dışarıda kalan ayakkabıları içeri aldım. Görev tamamdı :D Sabahın ilk ışıklarıyla hava çok durgun ama kapalıydı. Kalkıp çadırın içindekileri toplayıp çuvala koyduk ama sıra çadıra geldiğinde yağmur yağmaya başladı, kahvaltı sonrası toplarız deyip çıktık. Güzel bir kalvaltıdan sonra ıslakta olsa çadırı topladık.




Biz son kez çadırımızı kamyona verdiğimizde festivaldaşlarımız hala toplanmaya devam ediyorlardı.


Festivaldaşlarımız toparlanıp kahvaltılarını yapana kadar bizlerde özçekimlerimizi yapıyorduk.

Sonra yollara çıktık. "Ne çabuk geçti zaman" festivalleri beklemek mi güzel, festivaller mi bilemedim. Hayaller kuruldu, hazırlıklar yapıldı, yollara düşüldü ve sonra oldu/bitti, demeeeeeeeem, yaşandı ve güzeldi derim.
Usta Nazım'ın bir şiiri vardır bilenler bilir.
"1902'de doğdum 
doğduğum şehre dönmedim bir daha 
geriye dönmeyi sevmem"
Bende eskiyi yad etmeyi, sürekli "ya biz eskiden var ya..." demeyi pek sevmem, belki de blok yazmaya başlamam bu yüzden, "Okul", "Askerlik", "Gençlik" hikayelerini duyamazsınız benden. Bana yaşama küsmüşlerin hali gibi gelir bu tavır. Yarına olan duygularımı, isteklerimi, yapacaklarımı anlatırım hep. Yaşamışlığın tadını, ballandıra ballandıra anlatmak tamam ama orada takılıp kalmak asla bir bisikletçiye, gezgine, doğa severe uygun değil. Amma felsefe yaptık hadi yollara...

İndik, çıktık, indik, çıktık, kafamız döndü valla :D



Sözlerin şahı Edip Cansever'in o şiiri geldi aklıma
"Çocuklar ekmek yiyorlar gibidir sesin 
Ön dişleriyle belli belirsiz..."
Var mıdır dünyadan bir çocuğun yemek yerken çıkardığı sesten daha güzel bir ses? Varsa o bir hayvanın yemek yiyişinde ki çıkan sestir. Köy bakkalının yanında belki akraba, belki kardeş sığınmışlar kalabalıktan bir birlerine ellerinde bir şeyler yemek için değil oyalanmak için kemirip duruyorlar.
Dondurma ikram ettim, yüzüme bile bakmadılar. Sizin fotoğrafınızı çekebilir miyim dedim. Solda ki güldü. Sağda ki küçük olan utandı kafasını çevirdi.
Çok güzeller Allah sağlık ve uzun ömür versin onlara...

Bitmesin diye değil ama uzun sürsün diye oyalandık yollarda. Güzel manzaralarda (-ki çirkin manzara yoktu aslında) durup durup fotoğraf çektirdik.



Köylere geldik, köylerden geçtik, uzaklarda köyler gördük. Bazıları burjuvazinin metropollerden kaçıp yeni ucube yerleşimler oluşturduğu beton, Suni ve lezzetsiz yerleşimler bazılarıyla eski, doğal ve hayvan gübresi kokan bizim köylerden. Hani şehir parklarında çiçekler vardır bakımlı, diri ama kokusuz ve sahte işte oralarda oturuyor kapitalist monşerler oysa kır çiçeklerinin ortasıdır köylümün kerpiç nasırlı evleri. Yumurtası küçük ama leziz kahvesi yeni çekilmiş kokusu dağlara yayılan. İşte böyle bir yerde içtik sabah kahvemizi. Sevgili Gökay'la...

Kahvenin tadından, doğanın görselinden ve rampaların in-çık'ından devamla Akbük'e gelmiştik.



Akbük Sahiline geliş ve sahilden çıkış için ana yoldan keskin bir viraj ve o denli keskin bir rampa inerek gelip yemek sonrası o dik yokuşu çıkmak gerekiyor. Eski katılımcıların bir çoğu yemek alanına girmeden devam ettiler. Mantıklı olabilir ama biz ilk kez geldiğimiz için bunu göze aldık. İnerken güzel ancak yemek sonrası o rampayı çıkarken sıkıntı oluyor. Zaten rampadan hemen sonra çektiğimiz bu fotoğraf ne kadar çıkıldığını anlatıyor her halde.


Yol çok güzel. Deniz sağdan orman soldan inatlaşıyor ben daha güzelim diye. Çıkışlar ve inişler ardından havada artık iyice güzelleşti, yağmur bir iki kez yolda yokladıysa da genel olarak iyiydi. Sonra o büyülü tablo çıktı karşımıza
Dadlıııııııı



Tatlıdan sonra yolda sonlandı artık. Güzeldi. Doymuşmuyduk sürmeye hayır ama daha çok geleceğiz bu bölgeye. Akyaka'ya vardığımızda toplamda 275.-Km olan yolu bazı arkadaşların Strava kayıtlarına göre 350.km olarak bitirdik. Fark etmez çok güzel bir yolculuk ve turdu. Düzenleyenlere tek tek teşekkür ediyorum. Aslında isim isim yazıp onure etmem gerekir ama beni mazur görsünler bazılarının ismini bile bilmiyorum o nedenle Muğla Bisiklet Derneği olarak tüm emeği geçenlere kamyon şoförlerine, eşyalarımızı o arabalara yükleyenlere, molalarda su ve meyve dağıtan kızlarımıza gerçekten çok çok teşekkür ediyoruz.

Akyaka'dan binmek üzere aldığımız biletin bizi mağdur edeceğini düşünerek Yalova ekibi olarak Muğla'dan binmeye karar verdik. Organizasyon Akyaka'dan Muğla'ya eşya ve bisikletleri ücretsiz götüreceğini söyleyince hemen eşya ve bisikletlerimizi son kez kamyonetlere yükleyip Muğla'ya Belediye Otobüsüyle gitmeye karar verdik.


Muğla Şehirlerarası Otobüs Terminaline vardığımızda Engelsiz Pedal Derneği, 1çift1çanta ve Yalova Ekibi fotoğraf çektirdik.

İlk İzmir ekibi olan Ekin ve Gülçin'i yolculadık. Bisikletler ilgili sorun çıkmadı. Sonra bizim araç geldi.

Şoför hemen restini çekti. "Aracın bagajı küçük dört bisiklet alamam" diye, anlatmaya izah etmeye, ikna etmeye çabaladık. "Bizim dört kişi aracınızın bagajında çantalarımız için yer vereceğiniz yeri gösterin ben o alana dört bisikleti sığdırırım" dedik ama adam Nuh dedi Peygamber demedi. Bağrışmalar ve kamera kayıtlarıyla da iş çözülmeyince Pamukkale Seyahatin Genel Müdürlüğünü arayıp durumu anlattık. O zaman şoför, muavine halledin dedi ama bizi maymuna çevirdikten sonra. Biz gavur malı gibi itilip kakılan bisikletlerimizi bagaja koyarken beş günde bu kadar stres yaşamadığımı ve beni bu kadar yormadığını düşündüm.
Sonuçta Yola koyulup evimize geldik. Yolda bizden ortalama iki saat sonra yola çıkan adaşıma mesaj yazıp arabayla ilgili sorun yaşayıp yaşamakdıklarını sordum, "siz merkezi aradıktan sonra yazıhane gelen araçla konuştu sorun çıkmadı" dedi.
Eeeee töt ıslanmadan balık tutulmazmış, bu tip stres ve olumsuzluklarda bu festivallerin nazarlığı olsun.
Bir sonra ki festivalimizde görüşmek dileğiyle pedalınıza kuvvet...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dalaman - Antalya Bisiklet Turu

Bir Sümer atasözü var "Madem Biliyorsun Neden Öğretmiyorsun ?" tarihte ki ilk yazılı kaynaklar Sümerlerin olduğuna göre daha eskis...