6 Ekim 2016 Perşembe

Antalya Kemer Bisiklet Festivali 2016 Yalova'dan Çıkış 28.09.2016

2016 yılı bizim festival yılımız oldu desek yalan söylemiş olmayız. Bu sene sırasıyla:
1. Bilecik Ayva Çiçeği Bisiklet Festivali (30 Nisan - 1 Mayıs)
2. Gökova Bisiklet Turu (17–18–19–20–21 Mayıs)
3. İstanbul Bisiklet Festivali (2-3-4-5 Haziran)
4. Kuruluştan Kurtuluşa Bisiklet Turu (1–2–3–5–6–7 Eylül) (ben)
5. Antalya Kemer Bisiklet Festivali (29-30 Eylül - 1-2 Ekim)
katıldık. Hepsinin ayrı güzellikleri ve ayrı ayrı hatıraları oldu kuşkusuz. Bu yazımda Antalya Kemer Bisiklet Festivalini anlatmak istiyorum. 2016 yılının son kapanış festivali.



Kuruluştan Kurtuluşa Bisiklet Turundan döneli daha sayılı günler olmasına rağmen izin konusunda sorun yaşamadan iznimizi alıp hazırlıklarımızı tamamladık. Daha önce hep otobüsle gittiğimiz festivallere bu kez kendi aracımızla gitmeye karar verdik gerekçe olarak da dönüşte biraz daha gezmek ve 2016'yı öylece kapatmak vardı. Bu arada hemen belirteyim uzun yolda araç kullanmak biraz sıkıntı olsa da ücret bakımından kendi aracımızla gitmek daha ucuza geliyor. Yalova - Kemer kişi başı 90.-TL bu da 2 kişi gidiş dönüş 360.-TL yapıyor Kemer'den Tekirova'ya pedallamakta cabası oysa kendi aracımızla gidiş dönüş 290.-TL'ye geldi.

1. Gün 28.09.2016 Yalova - Tekirova
Sabah saat 05:00'de kalkıp bisiklet askısını aracımızın arkasına takıp bisikletleri yerleştirdim. Önce ki günden hazırladığımız eşya ve kıyafetlerimizi de aracımıza koyup aperatif bir kahvaltıyla yola koyulduğumuzda saat tam olarak 05:22'ydi.
Yalova'yı geride bırakıp Gemlik'e vardığımızda çıkış fotosu almadığımızı fark edip bahaneyle de bisiklet askılarında gevşeme var mı diye kontrol etmek için Gemlik Özdilek AVM'de duraklama yaptık.


Bir sorun olmadığını gördüğümüzde hava hala aydınlanmamıştı. Bursa'yı arkamızda bırakarak İnegöl'e doğru yolumuza devam ettik.

İnegöl'e ortalama 20 veya 30 km kala aracımız daha önce yaptığı bir arızayı tekrarladı ve giderken aniden stop etti. Panik ve birazda korkunun ardından yaklaşık 30 dakika kadar aracı dinlendirdim. Tekrar çalıştırdığımda çelişti ve hemen İnegöl'e doğru sakin bir tavırla devam ettik. Vardığımızda saat ortalama 07:30 olmuştu ve oto sanayi sitesini bulup çok yakınında var olan Özdilek (tesadüf olsa gerek) AVM'de bir çay içip zaman geçirdik.



İyi insanların iyi insanlarla karşılaşması kötülerin bir birini bulması gibidir sanırım ki Ford İstanbul servisinden ayrılıp İnegöl'e bakım servisi açmış bir ustanın bu arızanın hemen yapılmasının mümkün olmadığını ama bu şekilde gitmenin de sıkıntı yaratmayacağını söylemesiyle bizde yine kendimizi attık yollara.
İnegöl'den Domaniç ormanlarına doğru tırmanıp inerken biraz "acaba yine arıza yapar mı" korkusunu o muhteşem ormanların görüntüsü alıp götürdü.



o muhteşem ormanlardan verdiği haz ve yol boyu onlarca aç köpeğin yollarda dolaşıyor olmasının verdiği üzüntüyle Domaniç Ormanlarını arkamızda bırakıp Tunçbilek'ten geçerken yine doğayı insanın nasıl yok ettiğine şahit olduk.



Garp Linyitleri İşletmesi Müessesesi Müdürlüğü olduğunu öğrendiğim o iç karartan tesisin yanından geçerken içim parçalandı. Kömür veya doğal diğer kaynakların içlenmesi gerekir belki ama doğaya verdiğimiz zararın çocuklarımıza verdiğimiz zarar olduğunu keşke anlayabilsek diye düşündüm. Yok edilen her orman her ağaç geride erozyon kuraklık ve zamanla ölüm bırakıyor. İş işten geçtikten sonra bir iki ağaç dikmek sanırım nehirleri kurutup taşıma suyla nehir yapmaya benziyor. Neyse biz bu karanlık ilçeyi geride bırakıp yolumuza devam ettik.

Bundan yaklaşık 20 - 25 yıl önce yine böyle bir tatil dönüşü tesadüfen görüp girdiğimiz İnsuyu Mağarasını bu kez özellikle ziyaret etmek için Burdur'a doğru ilerledik. Burdur - Antalya yolundan çok ayrılmadan gidilebiliyor olması ayrı bir ziyaret sebebi benim için. Mağaraya geldiğimizde çevresinin çok değiştiğini ama giriş bölümünün hiç değişmediğini gördüm. Eskiden içeri doğru uzunluk ortalama yüz metre kadardı ve içeride ki göl suyu dolu ve lezzetliydi. Hatta inmek yasak olduğu halde inip suyundan içmiştim. Şimdi ise durum biraz farklıydı.
İçeri girer girmez fotoselli algılayıcılar mağara hakkında bilgi vermeye başlıyor. Işıkları siz koridorlara girdikçe yanıyor ve dolaşım oldukça kolaylaşmış ancaaaaaaak içeride kibrit söndürmeye yetecek kadar bile su yok.





Yeraltı sularının körü körüne kullanımı içte burada da gün yüzüne çıkmış. Kimsenin bilmediği bir özelliği ise hemen yanında ayrı bir mağaranın bulunuyor olması o ikinci mağara fazla suyun tahliye edilmesi için kullanılıyor olması. Şimdilerde bırakın fazla suyu içeride su yok. Yine de oldukça etkileyici. Hiç kimsenin olmaması ve oldukça uzun koridorları nedeniyle bir ara eşim korkuya bile kapıldı çıktık.
Mağaranın girişte solunda olan ağaçlık alanda bir şeyler atıştırıp yola koyulduk.

Antalya'ya vardığımızda saatlerimiz 17:22 olmuştu. Tam tamına 12 saattir yolda olmanın yorgunluğunu muhteşem Antalya manzarası almıştı ve manzaranın tadını çıkardık.


Yolumuz daha vardı Kemer ve Tekirova'ya doğru yine yollara koyulduk. Akşam saatinin olmaya başlamasıyla ve dağların arasından ilerlememiz anlatılmaz bir doğa güzelliğiyle tablonun içinde olma hissi veriyor insana.

Nihayet kamp alanına vardığımızda çadırımızı kurup bir iki birayla yorgunluk atıp uykuya teslim oldum.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dalaman - Antalya Bisiklet Turu

Bir Sümer atasözü var "Madem Biliyorsun Neden Öğretmiyorsun ?" tarihte ki ilk yazılı kaynaklar Sümerlerin olduğuna göre daha eskis...